içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Peki neydi bu mutluluk?

Yıllar önce şehir dışında yaşama kararı aldığımda çok sayıda arkadaşım şaşkınlığa uğramıştı. Doğru ya, daha çok para daha lüks otomobiller peşinde koşmak varken ne işim vardı dağ başında? Bir arkadaşım bana “Nasıl yani, nasıl her şeye sırt çeviriyorsun?” dediğinde ben sadece gülmüştüm. Oysa asıl o bana gülüyormuş içinden, şimdi söylediğine göre…

 

Bir zamanlar öyle düşünenler şimdi farklı düşünüyor.

Oysa ben farklı bir şey yapmamıştım, hayatımdan sadece “daha…” kavramını çıkarmıştım. Bir aydınlanma yaşamış, mutluluğun özünü kavramıştım.

Peki neydi bu mutluluk? Ben yıllar önce mutluluğun ilk adımının ne olduğunu öğrenmiştim, biliyordum mutluluğun tamlık duygusu olduğunu… İyi de insan nasıl ulaşacaktı bu tamlık duygusuna?

İşte kritik soru buydu… En büyük yanılgım eksikliklerimi tamamlarsam her şey yoluna girecek olduğunu zannetmemdi. Ne yazık ki durum bu kadar kolay değildi. Öyle olsa parasal olarak zengin olanların çok mutlu olmaları gerekmez miydi? Ama bu iş öyle olmuyordu.

Daha lüks otomobile daha lüks eve, daha çok paraya sahip olan kısa bir süre sonra yeniden eksiklik duymaya başlıyordu. Yani bu bir çözüm değildi. Çünkü ego onları aldatıyordu. Bu bir illüzyondu. İşte tam bu noktada kritik yanıtı, her şeyin kötüye gittiği ve dibe vurduğum bir zamanda buldum. Büyük bir acı yaşamıştım. İçimden gelen bir ses, huzuru bulmam için sonsuza kadar egomun sesini kapatmamı söylüyordu.

Ben de öyle yaptım; dahaları hayatımdan çıkardım. Bu nasıl bir çelişkiydi ki, daha fazlasına sahip olmaktan vazgeçtiğimde daha çoğunu bulmuştum. Yani az çok muydu?

Sabahları dere kıyısında yürüyüş yaparken, kuşların sesini, rüzgârın suyun akışını dinlerken iç sesim beni kendime getirmişti. “Vay be…” dedim; yıllarca peşinden koştuklarım meğer bir yalanmış. Aldatmışım kendimi… Birkaç parça eşya için, ün için, lüks için helak etmişim kendimi… Önce o fazla eşyaları, elbiseleri, gayrimenkulleri hayatımdan çıkardım. Öyle hafiflemiştim ki, mal varlığım azaldıkça zenginleşiyordum.

Meditasyon yaparken iç sesim sesleniyordu bana nazikçe; “Sev, aşık ol, şükret, gülümse, affet ben de sana yıllardır peşinden koştuğun o tamlık duygusunu vereyim. İç benliğimle dış benliğim barıştığında yüreğimde kopan fırtınalar dinmişti artık… Ben mutluluğu ararken mutluluk beni bulmuştu. İçimdeki savaş bitmiş, korkularım da yok olmuştu. Hem iç hem dış dünyamla ben artık özgürdüm ve tamdım. Andaydım ve olduğum yerdeydim.

 

 

Hukukçu/Yazar Cengiz HORTOĞLU

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum